Yaz Geldi - TODOS SUS LIBROS
-
Furuzan de Yaz Geldi
https://gigalibros.com/furuzan.html1971'de cikan ilk kitabi Parasiz Yatili'yla edebiyatimizda benzerine pek rastlanmayan bir yanki uyandirdi Furuzan. Daha ilk adimda oykuculugumuzun en guclu adlari arasinda yer aldi. Elestirmen Mehmet H. Dogan'in deyisiyle, "Sanki o yer bostu, onun icin ayrilmisti da geldi oturdu yerine". Sait Faik Hikaye Armagani'ni kazanan Parasiz Yatili'yi 1972'de Kusatma, 1973'te Benim Sinemalarim izledi. Pes pese cikan bu uc kitaptaki oyku dunyasinin ozgunlugu, diriligi, ic tutarliligi, butunlugu, kendi kendini yetistirmis bir yazar olan Furuzan'in yaratici gucunun yani sira on hazirliginin saglamligini da koyuyordu ortaya. Elestirmenlerce yapilan "Furuzan olayi" nitelemesi, "oykuye sayginlik kazandirdi" saptamasi, Gecenin Oteki Yuzu (1982) ve Sevda Dolu Bir Yaz (1999) baslikli kitaplarinda yer alan oykulerle de dogrulandi. Nasil bir dunya yaratti Furuzan? Kimleri, neyi anlatti? Nasil anlatti? Bugune kadar yayimladigi oykulerinin toplami genis bir zamani kucaklar. Ama her oykunun zamani, mekani bellidir; oykunun fonunda duran toplumsal iliskiler de. Onde duran, kahramanlarin bireysel seruvenleri, icinde bulunduklari durum, yasadiklari hayat, o hayatin ic dunyalarinda yarattigi calkantilardir. Oykuyu oren butun ogelerin okur tarafindan eksiksiz algilanmasini, kalplere ve zihinlere muhurlenmiscesine naksedilmesini saglar. Toplumun cesitli kesimlerinden insanlari, pek cok hayati ayni basariyla verir oykulerinde; ama oncelik "yoksullarda, hor gorulenlerde, varsil olmadiklari icin bircok seyden eksik ve geri kalanlarda"dir; ozellikle de cocuklarda yeniyetmelerde… Bir soylesisinde belirttigi gibi, degisik hayatlar icinde horlananlarin ve buna neden olanlarin profillerini cikarmistir oykulerinde. Yalniz oykulerinde degil, urun verdigi butun yazinsal turlerde. Daha yolun basindayken yaptigi bir secimdir bu. "Ilginc konularla degil, tarihin ilkcaglardan beri kayda dustugu acilarla ilgileniyorum" diyerek ozetler secimini. Alabildigine genis bir perspektiftir bu. Savaslari, yikimlari, gocleri, haksizliklari ve bunlarin neden oldugu acilarin tumunu icerir. Oyku kisilerinin onemli bir bolumu de iste bu acilari yasayan insanlardir. Balkanlardan goc edip gelmis, varliklari orada kalmis, yeni yurtlarinda yoksullasmis, yurekleri sevgi dolu, onurlu insanlar… Sair Haydar Ergulen'in yerinde vurgusuyla, "Turk edebiyatinda 'cocukluk' denince, akla ilk gelen isimdir Furuzan". Oykulerinin cogunda anlaticilar cocuk kahramanlardir. Okurlarin kalbinde sarsilmaz yerleri olan bu kahramanlarin adlarini saymak, onlar uzerine bir iki soz soylemek bile sayfalar tutar. Elinizdeki seckide karsilasacaginiz Redife, handa caycilik yapan Seyyid, parasiz yatili sinavina giren kucuk kiz, "Yaz Geldi"de acinasi bir bayram yerini buyulu bir evren olarak yasayan, aksi gorunusunun altindan yaraticiligin tohumlari fiskiran, ama bunu bilincine varmadan tasiyan ozgur ruhlu kiz onlardan yalnizca birkacidir. Hepsi yoksuldur ve hepsi yoksullugun acilariyla birlikte ic dunyalarinin sasilasi zenginligini duyumsatirlar bize. Daha dogrusu Furuzan oylesine ustalikla kurgular ki oykulerini, anlattigi kisiler oylesine sahici, yasanan durumlar oylesine inandiricidir ki, kendimizi oyku okuyor gibi degil de sanki oradaymisiz, yanlarindaymisiz gibi hissederiz. Furuzan oykulerinin bu denli sevilmesinin, kitaplarinin yayimlandiklari tarihlerden bugunlere kadar pek cok baski yapmasinin nedenlerinden biri de sahicilik duygusunu cok guclu bir bicimde yaratabilme basarisidir. Sinemasal anlatim kullandigi cokca soylenmistir, ama burada soz konusu olan, yalnizca onun gibi has edebiyatcilarin gerceklestirebildigi edebiyata ozgu gorselliktir. Sayisiz ayrintiyla orer oykulerini. Her ayrinti islevseldir: Renkler, isiklar, kokular, sesler, bicimler… Oyku kisilerinden her birinin kendine ozgu dili, kullandigi sozcukler, o sozcukleri kullanis bicimleri, sususlari, duruslari… Bu seckinin Furuzan'in oyku seruvenindeki butun yaklasimlari orneklemedigini soylemeye bile gerek yok. Amacimiz onun dunyasina acilan bir kapi aralamakti. Bu kapidan gecenlerin onun tutkulu birer okuru olacagindan kusku duymuyorum; oykuleriyle birlikte romanlarinin, siirinin ve diger calismalarinin da. Tipki daha once okumus olanlar gibi… Nursel Duruel Istanbul, Mayis 2009 Parasiz Yatili -- Sen cikinca isin bitip gene yuruyerek iner, Misir Carsisi 'ndaki begendigimiz borekci var ya, kanarya kuslari olan, orda ogle yemegimizi yeriz. N'olacak kirk yilda bir ziyafet. Onun icin Cagaloglu'na yuruyerek gidip gelmekten yorulmayiz, degil mi benim kizim? Istersek tatli bile yeriz. Kopruden de eglene gule doneriz. Anne-kiz sabah kalabaliginin arasinda, yabanci, cabuk yuruyorlardi. Annesi durmadan konusuyordu. Boyle konuskanliginin oldugu gecmisteki tek gunu, hastaneye hastabakici olarak aldiklari gundu. Cocuk, o zamanlar ucuncu siniftaydi. Onlugu agarik bir kara olmustu. Kis basmisti. Bu, kosedeki komurcuden komur alma gunlerinin baslamasiydi. Mangal yakmayi ogrenmisti. Kapida ilk cirayi atesleyip komurleri dikine onlarin uzerine yerlestiriyordu. Boruyu koyunca citirtilar basliyor, kucuk kivilcimlar cevreye saciliyordu. Komurler kizarip ates olmaya donunce her seyi unutup -arka sirada oturmayi- Kizilay Kolu'ndan yemek yemeyi -ulusal bayramlarda siir okumamayi- ilk yalazlarin maviligi yitene dek bekliyordu sokak kapisinda. Odalarina mangali aldiginda urktugu seyler yok oluyor, eski ceviz masalarinda - annesinin en onurlandigi esyalariydi- calismaya oturuyordu. Mangalin o harli halini cok seviyordu. Annesi korlari kullemenin gerektigini, cunku bununla ancak ertesi gune isinacak atesleri kalabilecegini soylerdi. Kulleri guzel, parlak korlarin ustune kapayip birini -en kizilini, en mavi mavi olanini acikta birakirdi-, derslerinden ara verip mangala baktiginda sicacik duran tek kor, odanin siginma olanagini artirirdi. Iste o, "hastabakici olursun" dedikleri gun annesi kapiyi acip girdiginde bir sey degismisti. Cunku annesi bilmedigi, gormedigi haller icindeydi. Konusmasiyla, disarinin ari havasiyla dolduruvermisti odayi. -- Aliyorlar beni, bir iki gune kadar basliyorum. Bashemsireye ciktim, iriyari bir kadin. Sorulari sordu. "Daha once calistin mi? Kocan ne zaman oldu? Bu is dur durak bilmez, fakat marifetli olmak lazim degil, caliskan olmak gerek, yatak duzeltmeyi, tukuruk hokkalarini dokmeyi, ordekleri temiz tutmayi becermek yeter. Belki zamanla hastalarin atesini alacak kadar basarili olursun. Haftada iki gun izinli cikarsin, pazar gecesi donersin. Cocugun var mi? Birakacak kimsen yok ha? 'Kendini yonetir, uslu,' diyorsun. Ama kucukmus. Hic sinifta kalmadi mi? Aferin ona. Genc, guzel kadinsin. Burada oluru olmazi bulunur. Ciddi ol. Bir sey denirse senden bilirim. Malum, kancik kopek kuyruk sallamadikca hikayesi. Boya filan da istemez. Kendinden mi yanaginin, dudaginin rengi? Iste bilmem artik. Doktorlardan, sundan bundan yakinmak yok. Bir iste kalici olmak isteyen basta gelenlerine uyar. Uykun hafif mi?" Dusun, bir is bulduk artik. Ilk parayla bir ceki komur alacagim. Sana da lastik cizme. Belki izinli geldigim gunler sinemaya bile gideriz. Hic belli olmaz. Isimizi iyi yaptiktan sonra kim ne diyebilir? Cikip ev sahibine haber vermeliyiz. Artik aksamlari yogurt alirken sokak kapisini hizli carpmasin. Dedim ya biz calistiktan sonra… Uykum da hafif. Boluk porcuk uyumaya alistim yillardir… Annesi ise baslayinca onun ismi "bizim hastanedeki isimiz" oldu. Ilk evden ayrilacagi gece tahinhelvasi aldilar bakkaldan. Peynirle tukenmez yaptilar, masalarina mavi cicekli musambalarini serdiler. Bu musamba eve babasinin yasadigi gunlerdeki duzenden kalmis, ferahligin, korkusuzlugun anisiydi. Nicin babasini hep yasayacak sanmislardi? O da olecek gibi gorunmuyordu. Oyle durust, oyle kesin bir adamdi ki; olumun sinsiligi ona hic golge dusurmemisti. Evine her gece ekmek alip gelen bir erkegin yoklugu, sessizlik olup yerlesmisti odalarina. "Yasli da degildi," demisti annesi. "Hic sekiz yasinda bir cocuk babasiz kalir mi?" Musambalarini annesi gereksiz yere bir iki kez silmisti. Tukenmez tabagindaki peynirlerin cizirtisi dinmemisti. Tahinhelvasinin sekeri gevsemis, puruzleniyordu. -- Ev sahibiyle konustum. Hic korkma, geceleri oda kapisini kapa sikica, uyu. O sabah namaza kalktiginda seni, kapiyi vurup uyandiracak. "Cocuktur," dedim. "Cocuk uykusu doyumsuz olur, kalkamaz kendi kendine." Her sabah helvayla ekmek yersin. Cay zaten sevmiyorsun. Elim yaniyor, diyorsun. Okuldan gelince mangalimizi yakar sicacik oturursun. Gece kapagi ort atese. Ha benim kizim, sakin unutma. Benim aklimi evde birakma. Sen akilli kizsin. Geceleri hic korkma. Dedim ya ev yalniz degil. Sen korkak degilsindir. Bak sana neler alacagim. Agir hastalara ozel yemek cikarmis, onlardan kalan tavuklar falan olurmus haslanmis. Sariveririm pakete, gizli degil ha, zaten dokuluyormus. Ziyafet cekeriz kendimize. -- Ben o yemekleri istemem anne. Yalniz hani, "Ordekleri temiz tutmak lazim," demisti ya, o kadini, ordeklerini anlatirsin bana. Annesi susmustu. Tam dudaklarinda duran bir seyleri soylemekten vazgeciverip. Gece yataga girdiklerinde -beraber yatiyorlardi epeydir- yarinki derslerden birinin beden egitimi oldugunu bile unutmustu. Oysa beden egitimi dersine o katilmazdi. Onun gibi katilmayanlarla, koridorlarda, hep acik kalmis alt kat musluklarinin sesini dinleyerek, golgeli isiksiz camlardan kisi, kentin yapilarini seyrederlerdi. -- Sort, lastik pabuc, soket corap beyaz olacak. Beyaz fanila bluz gerek. Iki tane olursa daha iyi. Terleyince degismek icin. Yuruyuste 23 Nisan, 29 Ekim herkes cicek gibi olmali, duzenli, bakimli. Ben, yapamadik anlamam. Istedikten sonra, istemek yeter. Yardim kolundaki cocuklarimiz icin de dusunduklerimiz var tabii. Ama bunu daha elzem giyim esyalarina ayirmak kararindayiz. Onlukle katilacaklar. Onlukler gicir gicir utulu. Kizlarda tafta kurdele. Temiz, tertemiz olmali herkes. Her Turk cocugunun gorevidir temiz olmak. Ne diyorum size? Disler her gun ovulmali. Kulaklarda sari topak kirler gorursem agridi, akinti yapti anlamam, yersiniz cetveli. Alt kat musluklari hic kapanmazdi nedense?. Ders arasinda ogrenciler musluklarin basina doluyordu. Hepsi su icerlerdi. Susayan da susamayan da. Itismek, suyun avuctan suzulup kol yenlerinden iceri girmesi, bahcede eglenmenin geregi olan bagrislarin baslangiciydi. Ders zili calincaya dek duyulmayan su sesleri, siniflara girilince one gecerdi. Annesinin sirtina sarilmisti. "Her dedigini yaparim anne, sen uzulme. Zaten ogleleri okulda yemek yiyorum. Aklin bende kalmasin." Annesi hic kipirdamamisti. Uyumadigi belliydi. Bedeni rahat, gevsemis degildi. Annesinin isitan kokusunu duymak icin iyice sokulmustu sirtina. Geceyi dinlemisti uzun sure. Uyumak istemiyordu. Ilk kez gecenin uzunlugunu ogrenmeye baslamisti. Sabah kalktiginda kapi vuruluyordu. Annesi yoktu. Okul onlugu, kalin iplik coraplari, yun hirkasi duzenli iskemledeydi. Disardan vurulan kapinin sesiyle uyandigini anlayinca kalkmis, "Halidanim Teyze" diye seslenmisti. Ev sahibi kadin helaya -ayni helayi kullanirlardi- kovayla su dokuyordu. Giyinip masanin basina oturmustu. Kis aydinligi patiska perdelerden gecip koseli, usutucu yayilmisti. Okul cantasini alip odadan cikarken -hicbir sey yememisti o sabah- gerisin geri donup iskemleye oturmustu. Sonra da sessiz aglamaya baslamisti. -- Sen pekiyiyle bitirdin okulu. Ilkokulu yoksul bir cocugun pekiyiyle bitirmesi kolay is degil. Parasiz yatili okullarina aliyorlarmis sizleri. Oyle dediler bana. Muhtarlikta fakirlik ilmuhaberi cikarirken tanimadigim bir kadin, "Ben de oglumu zabit okuluna sokacagim, ama kefil istediklerini, bir mali rehin gostermek lazim oldugunu soylediler, caresizlendim hanimcigim," dedi. "Mal kim? Biz kim? Malimiz olsa yuzsuyu doker miyiz el kapilarinda?" Bizim icin olmaz oyle sey. O kadin dogru bilmiyor. Hal kagidini aldigim gibi ciktim. Kimselere de danismadim hic. Zabit okullari pahalidir. Yok silahti, yok zabit elbisesiydi di mi ya? Hem canim sormadim. Gerekmez de. Sen gir bugun imtihana, her sorduklarini catir catir bileceksin. Gerci binlerce ogrenci katiliyormus, aralarindan yuz, yuz elli kisiyi aliyorlarmis. Gene de sen kazanacaksin, gor bak… Benim akilli uslu kizimsin. Isterlerse oyle mal mulk gibi bir sey, ben derim ki, ne demek? Benim kizim kalmaz sinifta. Devlet masrafina ziyan vermez. Bunlari okulun mudurune, boyle bir bir anlatirim. Hemen anlar. Hem canim o da bizim gibi bir insan. "Benim kizim yillardir yalniz uyanir sabahlari," derim. "Hic simardigi olmamistir kimseye. Bir gun bile citirtisi duyulmamistir" derim. "Sanki o cocuk olmamistir," derim. Yokustan yukari cikarlarken sirt hamallarinin yuklendigi kagit toplarin ustune dogru yagmur ciselemeye basladi. Yumusak bir haziran yagmuruydu. Kizla annesi gerekmeden, karsiya gecmek icin polisin arabalari durdurmasini bekliyorlardi. Yagmurun yagisi hizlanmisti. Ikisi de bu onemli gun icin suslenmislerdi. Anne boynuna ipek esarp takmisti, cocuk sacini islatip tasli tokasiyla toplamisti. -- Korkuyor musun? Hic konustugun yok sabahtan beri. Hadi hadi Salipazari'ndan bu tasli tokanin esini alacagim sana. Sonra bizi tayin edecekler. Sen okulu bitirip ogretmen olunca, ben de calismam hastanede. Beraber cikar gideriz. Koltuklar aliriz. Onlara cicekli basma ortuler dikerim ben. Bir de kabul gunumuz olur. Konuklari agirlamak icin, eger unutmadimsa, anasonlu galeta yaparim. Masraf kapisi olmaz. Belki, bir de kucuk hali aliriz. Hasta pisligi dokmekten, koridorlarda kosusturmaktan kurtulurum. Hele o lizol kokusu yok mu, icini usutuyor insanin. Bir de hep olumu dusunmek. Soyle bir dagin eteginde olur gidecegimiz yer, benim kizim. Herkes Istanbul'da kalalim dermis. Hepsini sordum bilenlere, ogrendim iyicene. Hukumet tabii seni alir. Biz Istanbul'u ne yapacagiz? Bize bir ev, kisin komurlugumuzde odun-komur gerek. Bir de mutfagimiz olur degil mi? Eger kefil falan derlerse, demezler ya, o kadinin uydurmasi, ogluna guvenmemesi. Sormadim ordan burdan o isi. Sade sen ogretmen olunca n'olacak onlari ogrendim. Bize nereye tayin cikarsa oraya gideriz, di mi? -- Bu okulu kazanacaklarin hepsi de benim gibi yoksul cocuklari mi, anne? Onu da ogrendin mi? -- Oyle ya, yoksul cocuklari ki, parasiz yatili icin imtihan oluyorlar. -- Oyleyse ben burayi kazanirim. Uzulme. Sinavi pekiyiyle bitiririm. Artik burada, arkadaslarim olur. Haftada iki gun sen hastaneden, ben okuldan cikip eve doneriz. Sana da konuk gunlerinde bakkal biskuvisi alirim. Sinavlarin yapildigi okul karsi yone dusuyordu. Yeniden gectiler caddeyi, urke urke. Ara sokaktan yuruduler. Yuksek bir duvarin yanindaki kapida durdular. Okulun ogrenci giris kapisiydi bu. Icerden ugultular geliyordu. Yagmur tas duvarlarin arasindan cikan aykiri yesillikleri parlatmisti. -- Bizden de erken gelenler olmus. Gec mec kalmis olmayalim? Hademe giyimli bir kadin onlara dogru yurudu, tasli yoldan. Bezgin, alisik bakislariyla anne, kizin ustunden disarida bir seye bakiyordu. Anne, saygili sordu: -- Geciktik mi acaba? Cocuklarin cogu gelmis. Hademe kadin ilgisiz, -- Parasiz yatili imtihanlarinin cocuklari hep erken gelir. Hic gecikmezler. Cocuk annesinden ayrildi. Kiyisi duvarli tas yolda yurumeye basladi. Hademe kadin, gormedikleri bir iskemleyi gormedikleri bir catinin oraya cekip oturmus, yun ormeye baslamisti. Cocuk, donemecte arkasina bakti. Dis kapida annesi yagmurun altinda gulumseyerek duruyordu.